KOCATEPE FACİASI :Sayfa-3-KOCATEPE'yi Nasıl Yanlışlıkla Batırdık ?
KOCATEPE Gemi Komutanı olan Güven Erkaya'nın ağzından...
Kıbrıs Barış Harekatı BM Kore yaptırımı dışında Türkiye Cumhuriyeti’nin dışarıda yaşadığı tek ciddi sıcak savaş olayıdır.
Harekatın üzerinde en çok konuşulan olaylardan birisi olan şüphesiz Kocatepe gemisinin batışıdır. Kıbrıs Harekatı Kocatepe’nin batışı başta olmak üzere askeri acıdan akademilerde okutulacak karargahlarda incelenecek ve dersler çıkarılabilecek bazı örnek olaylarla doludur. Ayrıca bu gerçeklerin bilinmesinde hatta belli bir yere kadar kamuoyuna açıklanmasında geleceğin selameti bakımından sonsuz yararlar vardır.
Aradan çeyrek asırdan fazla bir zaman geçtikten sonra konuya belki daha soğukkanlı yaklaşmak mümkün olabilir. Belkide olayları objektif kıstaslarla değerlendirecek ölçüde içinde yaşayan yetkili kişilerin kamuoyuna verecekleri bilgiler bu olayın karanlıkta kalmış yanlarının aydınlanmasına ve gerekli derslerin çıkarılmasına katkıda bulunabilir.
Amaç suçlu aramak değildir. Bilakis sorumluluklarının ve işin hassasiyetinin bilincinde olan kimselerin izahat ve yorumları ileride çıkabilecek benzer durumlar karşısında takınılacak tavrın tesbitinden olduğu kadar bu alandaki spekülasyonların zararlı olabilecek etkilerine ortadan kaldırmak bakımından da fayda sağlayabilecektir.
Taner Baytok:Bugün seni dışarıdaki güneşli havaya uygun bir aaaif ve neşe içinde buldum. Amacım neşeni ve aaafini kaçırmak değil ama bugün yaşamında büyük iz bıraktığını bilmeme rağmen yerli yersiz tartışmaktanda hoşlanmadığın bir konuya 26 sene önceki Kıbrıs çıkarması sırasında batan Kocatepe gemisi olayına temas edelim istiyorum.
Sen 1974 Kıbrıs Barış Harekatı’na katılan ve batan Kocatepe muhribinin komutanıydın. Geminin batışı o zaman kuvvetlerimiz arasindaki koordinasyon eksikliği ile izah edilmişti. O sıcak olayı en yakından yaşayan sorumlu bir kişi olarak olanları anlatıp değerlendirebilirmisiniz ?
Güven Erkaya:Bu olayla ilgili bildiklerimi ve düşündüklerimi naciz vücudumla birlikte öbür tarafa taşımak hakkına sahip değilim. Bununla ilgili olarak söyleyeceklerimin hepsinin kayda geçirilip bilinmesi lazım.
Kocatepe gemisinin batırılması olayından alınacak büyük dersler vardır. Bu alanda hazırlanacak bir "case study“ akademilerde okutulmalı karargahlarda anlatılmalıdır. Genel Kurmay bununla ilgili bir rapor hazırladı konu kapatıldı. Seninde dediğin gibi asil amaç suçlu aramak değil gerçekleri bir daha vuku bulmaması için açıklıkla ortaya koymak eksiklikleri giderip önlemlerini almaktır.
Söyleyeceklerim bir yerde yazılı olarak bulunmalıdır. Bunun ne kadarını yayımlayıp yayınlamayacağımızı sonra kararlaştırırız. Bunların kamuoyumuz tarafından bilinmeside insanlarımızın en tabi hakkıdır diye düşünüyorum...
Hatırlayacaksın ben Kocatepe gemisinin komutanı olmadan önce Genelkurmay‘daydım. GenelKurmay Plan Şubesinde deniz plan subayıdım. Daha sonra Deniz Kuvvetleri’nin Personel Şubesi’ne geçtim ama Genelkurmay’daki görevimide yarı zamanlı iş olarak sürdürdüm.
1973 senesinin Ağustos ayında Kocatepe’nin komutanlığına atandım. Gemi bizim bahriye lisanında "OVERHAUL“ dediğimiz genel bakımdan yeni çıkıyordu. Gemi personelinin bu genel bakımdan sonra tim eğitimine katılması gerekiyordu. Bu sırada NATO’nun Akdeniz Çağrı Kuvveti’ne bir gemi göndermemiz gerekiyor. Deniz Kuvvetleri Kocatepe’yi seçip NATO’ya onun ismini bildirmiş. Tazeleme eğitimine giremeden doğrudan doğruya Çagrı Kuvveti‘ne katıldık. Çağrı Kuvveti’nin iki (2) tatbikatı oldu. İkisine de benim gemim katıldı. Birisi 1973 sonbaharında diğeri 1974 ilkbaharında idi...
Bu tatbikatlardan sonra ben Brüksel’deki NATO Askeri Delegasyonumuza atandım. Kursumu tamamladıktan sonra Brüksel’deki görevimin başına gideceğim. Ankara’dan bir görev verdiler. "Cumhurbaşkanı Fahri KORUTÜRK Edremit’ten Erdek’e geçecek geminle ona refakat et sonra Brüksel’e gidersin“ dediler. Tam Ankara’ya gideceğim bu sefer Deniz Kuvvetleri Komutanı Kemal Kayacan’ın Karadeniz gezisine katılmamı emrettiler. Onunda arkasından Denizkurdu Tatbikatı’na katıldıktan sonra Kemal Kayacan‘ı Mersin’e bırakıp NATO’ya geçeceğim bildirildi.
Ben ayrılmak üzereyken Kıbrıs’ta Nikos Somson’un darbe yaptığı haberleri geldi. Gemideki arkadaşlarımı toplayıp bu darbenin Türkiye ile Kıbrıs arasında bir Harp demek olacağını söyledim. Ona göre hazırlık yapmamız lüzumunu belirttim. Ankara’ya dönme durumu artık ortadan kalkmıştı.
Kıbrıs Harekatı’na Mersin’den katıldım. İlk iş olarak gemi personelinin eğitimine eğildim...Hava savunma ve gemiyi terk eğitimlerine öncelik verdim. Çünkü ABD’nin 2. Dünya Harbi’nde kullandığı elimizdeki Kocatepe Adatepe ve Tınaztepe gemilerinin doğru dürüst hava savunma sistemleri yoktu.
Bunlar uçak gemisini denizaltılara karşı korumak üzere yapılmış gemilerdi. Üzerlerinde denizaltılara karşı savunma silahları birde 5 pusluk 12.7 cm’lik topları vardır. İkisi başta ikisi kıçta dört namlu. Bunlar Suüstü Harbi ve Kara Bombardımanı maksatlı olarak kullanılırlar. Hava savunmasında pek etkinlikleri yoktur. Atış süratleri düşüktür. Dakikada 16 mermi atarlar. Atış kontrol sisteminin kontrol edebileceği uçak sürati 400 mp/h civarindadır. Süratli uçaklara 2-3 mermi ya atarsın ya atamazsın. İşte o, 2-3 atışta vurdun ne ala... Vuramazsan gitti demektir. Bu gemilerle suüstü savaşını yapabilirsin. Zaafiyet hava savunmasında. Bunun için eğitimde bu sahaya öncelik verdim.
Eğitimde birde gemiyi terketmeye önem verdim. Bu da başlı başına bir konu. Her bireyin eğitim alması gerekli. Öyle erler varki Donanma’ya girene kadar ayağı deniz suyuna girmemiş. "Gemiyi terk et“ dediğinde adam kendisini denize etmiyor. Erleri buna alıştırdık can salı nasıl denize nasıl atılır sala nasıl çıkılır salda nasıl yaşanır can yeleği nasıl bağlanır bunları göstere göstere erleri eğittik.
Ben gemimle zaten Mersin’deyim. Diğerleri de Mersin‘e gelerek yükleme yaptılar Kıbrıs’a doğru yola çıktık. Harp filosu komutanımız Tınaztepe’de. Bizim komodorumuz İrfan Tınaz ise Mereşal Çakmak gemisinde. İlk planda hedef Magosa olarak belirlenmişti. Sonra hedef Girne Plaji olarak değiştirildi ve planlarda buna göre yeniden hazırlandı.
Planları hazırlamak için yapılacak işler var. Muhriblerin çıkarma araçlarının yapacakları işler var. Çıkarma birlikleri karaya çıktıklarında yapılacak kara bombardımanı var. Gelecek olan uçaklarla irtibat var. Uçaklarda tanıma-tanıtma var. Yapılacak birçok şey var bunların hepsinin planlanması lazım.
Bu arada 2nci Taktik Hava Kuvvetleri Yunanistan’dan gelebilecek bir harekata karşı kullanılmak üzere ayrıldı. Kıbrıs’taki hedeflerin belirlenmesi ilk elde sonuçlandırılması gereken konular olarak karşımıza çıktı. Bunda zaman zaman zorluklarla karşılaşıldığını herşeyin herzaman iyi gitmediğini söylemek gerçekci bir davranış olacaktır.
Rum Kıbrıs'ın iki tane hücumbota sahip olduğunu biliyorduk. Denizaltısı hava kuvveti yok. Yani bize tehdit oluşturabilecek fazla bir kuvvet yok karşımızda. Ama gemideki personelin psikolojisi değişik. Şimdi sana komik gelecek ama içinde yaşanırken ciddi endişeler yaratan ve askeri harekatı büyük hatalara sürükleyebilecek karekterde bir olay anlatayım.
Denizde giderken birden civarımızda bir denizaltının mevcut olduğu söylendi. Bunun mümkün olamayacağı elimizdeki bilgilerden anlaşılıyor. Ama tedbirli olmak gerekir. Gözcü sancak baş omuzda 500 m’den bir denizaltı rapor ediyor. Hemen gerekli savunma önlemini aldım.
Sonradan deniazaltı olmadığını anladık. Şimdi biz Girne sahillerine kara bombardımanı yapıyoruz. Mermilerin bakır ve pirinç kovanları güverteye düşüyor oradan da denize... Gemi personelinin görüp denizaltı periskopu sandığı işte bu kovanlardan biri idi... Başkovan batmayıp suyun üstünde yüzüyor. Aşağısı ağır yukarısı hafif olduğu için de periskop gibi görünüyor. Ancak işi bilenin bir bakşta anlayabileceği bir fark var... Bu cisim denizdeki dalgayla birlikte bir sağa bir sola yatıyor. Halbuki denizaltı periskobu olsa dimdik durur ve denizi yarar gider. Ama daha önce harp görmemiş personel tatbikatlarda ve eğitimde öğretilen bu inceliği pek göremiyor.
Kıbrıs Karasularında Seyreden Rus Tarama Gemisi :Bu olaydan kısa bir süre önce Kıbrıs’ın karasularının hemen dibinden bir tarama gemisi görmüştük. Geminin teşhisi görevi bana verilmişti. İyice yaklaştıktan sonra geminin bir Rus tarama gemisi olduğunu gördüm. Ruslar harekatı izlemek için o gemiyi oraya yollamışlar. Hemen rapor ettim ama "O gemiyi oradan uzaklaştırın veya ikaz edin gitmezse batırın“ gibi bir talimat gelmedi. Gemi orada harekat sahasının içinde sakin bir şekilde görevini sürdürdü.
Kıbrıs Rum Hücumbotları ve Ecevit’in talimatı :Bu arada biz Girne önüne geldik. Çıkarma gemisinden birliğimizin komutanını personelini araçlarını sahile çıkaracağız. Bu sırada Rum Kıbrıs’ın iki hücumbotunun süratle çıkarma yapacağımız plaja doğru gelmekte olduğunu gördüm. Biz plajın hemen önündeyiz. Girne limanı ve oradan çıkan hücumbotlar doğumuzda kalıyor. Gemilerle aramızda Adatepe muhribi var. O bölgede karakol görevi yapan Mareşal Çakmak gemisi ise Girne’nin batısında bulunuyor. Topçu subayına hedef tarif ettim. Hedef üssüne gelmesini istedim ve iki gemi menzile girdiklerinde "Atış Serbest“ dedim.
Tam bu sırada Başbakan Ecevit’in direktifleri üzerine olduğu beyan edilen bir emir geldi: "Karşı taraf ateş açmadıkça ateş edilmeyecektir“. Nitekim hücumbotlar Adatepe’nin önünden geçtiler Adatepe’den ateş edilmedi.
Emir bütün askeri bilgilerime okuduğum stratejilere mantığa ters düşmekle kalmayıp bir ülkenin savaşta yenilgise ve büyük prestij kayıplarına uğramasına sebep olabilecek kadar tehlikeliydi de... Yunan hücümbotu torpidosunu atacak çıkarma gemisini içindekilerle birlikte havaya uçurup denize gömecek sen bundan sonra hücumbota ateş açmış sın açmamış sın ne fark eder ki ? Bu çıkarmanın sonu olur diye düşündüm.
Sayın Başbakanın kararının arkasındaki motifi anlamamak onu taktir etmemek elbette mümkün değildi. Ama o anda içinde bulunulan durum ve yaratabileceği risk bu emre aynen uyulmasını makul göstermemekteydi. Topçuya menzile girildiğinde ateş emrimi tekrarladım. Rotamı doğuya çevirdim. Hücumbotların üpstüne giderek onlar ile çıkarma gemisinin arasına girdim. O sırada havada iki uçak belirdi. Bunlar dalışa geçerek iki hücumbotu batırdılar.
Bu hususu daha sonra Montreux’den dönerken uçakta Başbakan Ecevit’e anlattım. "Verdiğimiz talimat zamana ve duruma uymadı“ dedim. Savaştaki birliklere harp sahasındaki durumu bilmeden genel yaklaşımlar doğrultusunda emirler verilmesinin sakıncalarını tarihteki misalleriyle anlattım.